Amsterdam’da ne yemeli içmeli?
Hollanda mutfağı damak çatlatan lezzetleri bulabileceğiniz zenginlikte bir mutfak değil ancak Gouda ve Edam peynirlerinin oldukça meşhur olduğunu söyleyebilirim. Amsterdam’da gezerken peynir dükkanlarında bir çok çeşidini tadabilirsiniz. Pestolu peynirinin tadına bakmanızı tavsiye ederim. Onun dışında gezerken adım başı patates kızartması satan dükkanlara denk geleceksiniz. Külahta patatese kim hayır der, hele ki envai çeşitte sos ile deneme şansınız varsa. Elbette pancake’leri de unutmamak lazım. Hollandalıların çocuklar için düzenledikleri doğumgünü partilerinde pancake yemek bir gelenekmiş. Peki biz 3 günlük seyahatimizde ne deneyimledik,neler yedik merak ediyorsanız okumaya devam. 🙂
The Pancake Factory
Burası oldukça kalabalık bir mekan. Sıra beklemeniz yüksek ihtimal. Menüde hem omlet hem de pancake yani krep var. Bence omleti es geçip direk pancake yiyebilirsiniz. İçine ne koyulmasını istiyorsanız menüden seçiyorsunuz, seçenekler oldukça fazla. Fiyatlar ise arza yükselen kur sağ olsun 50 TL’ye krep mi yenir dedirtecek cinsten. Ortalama 12-13 euro arasında değişiyor.
Bizim burası ile ilgili çok kısa bir anımız var. Hikayenin baş kahramanı Paris Hilton dersem belki ilginizi çekebilir. 🙂
2013 senesinde eylül ayında gittiğimizde restoranda üst katta yer olduğu için çıktık ve bir masaya oturduk. İki masa yanımızda da sarışın bir bayan ile sevgilisi vardı ve kendi aramızda sarışının Paris Hilton’a ne kadar benzediğini konuşup, o olmadığı konusunda anlaştık. Çünkü Paris Hilton bize göre biraz daha yaşlı görünmeliydi ama yan masadaki kız baya baya çıtırdı. 🙂 Bu arada üst katta sadece bizim masa ve yan masadaki sarışın ile sevgilisi kalmıştı.
Bir ara kalkıp lavaboya gittim ve geri döndüğümde tüm atraksiyonu kaçırmış olduğumu öğrendim. Ben yokken yukarı iki paparazzi çıkıp izin istemeden Paris Hilton’un fotoğrafını çekmiş ve kaçmış. Tabi Paris Hilton ve sevgilisi “Çekmeyin!” diye kızıp kafalarını çevirmişler. Bu olay yaşandıktan sonra bulunduğumuz katta bizim masa ve Paris Hilton’un masası kaldı sadece. Arada ona bakıyor muyuz diye bize yan gözle de bakıyordu. Yani tesadüfen kat bomboş. Sadece dördümüz varız ve biz cool’luğumuzdan öleceğiz kalkıp bir fotoğraf bile çekelim demedik. Ahh o Paris önündeki pancake ile dudaklarını büze büze ne pozlar verip fotoğraf çektirdi bilseniz. 🙂
Le Pub Leidseplein
Leidseplein çok hareketli bir bölge. Gündüzleri hele de hava güzelse cafelerde oturacak yer zor bulunuyor. Benim Leidseplein gibi hareketli ve turistik bölgelerden beklentim bir kafeye oturup hem biraz dinlenmek hem de geleni geçeni izlemek oluyor. Biz gittiğimizde güneş o kadar güzel ısıtmıştı ki, herkes kapmış sandalyesini ayçiçeği gibi yüzünü güneşe dönmüştü. Biz de konum olarak en köşede olan Le Pub’a oturup bir şeyler içip geleni geçeni izlemiştik.
Cafe de Klos
Burası etoburlar için cennet. Ribs (Domuz Kaburgası) ve Lamp Shoulder(Kuzu omzu) en güzel yemekleri.
Ben genelde seyahate çıkmadan restoran araştırmasını tripadvisordan yapıyorum. Amsterdam’ı araştırırken buraya çok denk geldim ve Hollanda’ya yakın zamanda taşınmış kuzenimizin lokallerden de duyduğu Cafe de Klos’u denemek istedik ve hep beraber gittik. Öncelikle burada yemek yemek için sırada beklemeyi göze almak gerek. Saat 16:00 gibi açılıyor ve rezervasyon almıyorlar. Personel oldukça ilgili ve tatlı. Porsiyonlar çok büyük, rahatlıkla iki kişi bir yemeği paylaşabilir. Biz 3 kişiydik ve iki ana yemek bir de patates kumpir gibi bir yan yemek söyledik ve fazlasıyla doyduk. Ribs’i daha fazla sevdiğimizi söyleyebilirim. Kuzu ise belli ki saatlerce pişirilmişti. Etler lime lime olmuştu, yumuşacıktı.
Burger Bar
İlk seyahatimizde kaldığımız otele yakın olan şubesinde hamburger yemiştik. Burgerin içine ne koyulmasını istiyorsanız o şekilde sipariş veriyorsunuz ve önünüzde hazırlanıyor. Porsiyonlar oldukça doyurucuydu. Angus burgeri önerebiliriz.
Lombardo’s Burger
“Some say…..Amsterdam’s best burger” (Kimilerine göre Amsterdam’ın en başarılı burgeri) sloganıyla çıkan bir burgerci. Oldukça popüler bir hamburgerci. Buraya büyük beklentilerle gelmiştim. Çok da aç değildik kabul ama lezzet de çok başarılı değildi bizce. İstanbul’da çok daha başarılı hamburgerler yiyoruz. Yalnız ekmeklerinin güzel olduğunu belirtmeden de geçmek haksızlık etmek olurdu. Birimiz “Silence of the Lambs” yedik. Fiyatı 12-13 euro civarında. Diğerimiz ise “The Hangover Burger” yedi. Hangover burgerin içinde orta kararda pişmiş yumurta var. Doğruyu söylemek gerekirse hamburgerin içinde yarı pişmiş yumurta çok hoşuma gitmedi. Eğer etinizi iyi pişmiş seviyorsanız üzgünüm ama yukarıdaki tabeladan da anlaşılacağı üzere rica etseniz bile etinizi iyi (well done) pişirmiyorlar.( Yukarıdaki yazıda ingilizce olarak eti iyi pişmiş yemek, kız kardeşinizi öpmek gibidir yazmışlar.)
Vlaams Friteshuis Vleminckx
Amsterdam’daki en ünlü patatesçi. Hatta Schiphol Airport’ta bile bir şubeleri var. Bir patatesçi neden ünlü olur dediğinizi duyar gibiyiz. Çok haklısınız biz de kendimize aynı soruyu sorduk ama yine de önündeki kuyruğa gidip vardır bir hikmet diyerek girdik. Bu sefer yediğimizde ününü hak ettiğini düşündük sarı sarı çıtır çıtırdı patatesler. Diğer yerlerde de öyle diyorsanız eğer buranın geniş bir sos çeşitliliği olduğunu ve soslarının da güzel olduğunu söyleyip kaçıyoruz. 🙂